Ne acılar, ne hüzünler, ne sıkıntılar, ne kayıplar yaşadık son zamanlarda…
Özellikle içerisinde bulunduğumuz 2025’te…
Her yeni güne yüreğimiz ağzımızda uyandık…
Dedim ya, dayanılması zor kayıplar yaşadık…
İşte bunlardan birisi de Adana’nın öz evladı, has evladı, benim de can arkadaşım, yol arkadaşım Kerim Hoşfikirer…
Geçen yıl bu zamanlar başlamıştı, onu kara toprağa götüren süreç…
TSYD’de ki sıkıntıların yaşandığı bir gün şekerim 500’e çıkmış, Kerim, TSYD Müdürümüz Erhan Ulaş’la birlikte beni apar topar hastaneye götürmüşlerdi…
Yapılan müdahaleler sonrasında şekerim düşmüş, gecenin bir yarısında da Alibeyköy taraflarında bir çorbacıya gitmiştik…
Gün ağarmaya yakın TSYD tesislerine gelmiştik…
Sabah kalktığımızda Kerim’i iyi görmemiştim…
Karnının ağrısından şikayet ediyor, ben de kendisine, gece içtiğimiz acılı çorbanın dokunduğunu, kahvaltı yaparsak geçeceğini söylemiştim…
O gün, Kerim ne kahvaltı yaptı, ne de karnının ağrısı geçti!
Kader ağlarını işte o gün örmeye başlamıştı…
Benim Konya’ya döndüğüm günün ertesinde Kerim’i hastaneye götürüyorlar, doktorlar, “hemen ameliyat” diyor…
“Olurdu, olmazdı” derken, ameliyatın Adana’da yapılmasına karar veriliyor…
Telefon trafiği ile Adana Balcalı hastanesi ayarlanıyor, doktorlarla görüşmeler yapılıyor ve benden bir gün sonra Kerim uçakla Adana’ya gönderiliyor…
Aynı gece operasyon başlıyor…
Dolayısıyla da sıkıntılı süreç bu şekilde başlıyor…
İsmini bile yazmak istemediğim “kalleş” hastalıkla hemen hemen 12 aydır verdiği mücadeleyi kaybeden Kerim kardeşim oluyor…
Hastalıkla savaştığı bu süreçte kendisini birçok dostu gibi, ben de yalnız bırakmadım, sürekli irtibat halinde olduk…
Özellikle kemoterapi aldığı dönemlerde sık sık konuşuyor, birbirimize moral desteği veriyorduk…
Ki, zaman zaman eskisinden daha sağlıklı olduğunu, sabah yürüyüşlerini aksatmadığını, iştahının da yerine geldiğini söylüyordu…
Yoğun bakımda olduğu zamanlarda Ağabeyi Cengiz Hoşfikir’erden bilgi alıyorduk…
Sağ olsun Kerim’in son nefesine kadar yanında olan Cengiz’den…
Kerim, erken gitti…
Mavralarımız yarıda kaldı…
Ağabeyi Ali Hoşfikirer’i, yani “Şampiyon Ali’yi” anlatacaktı…
Metin Türel’i, çok sevdiği Coşkun Özarı’yı, Fatih Terim’i ve daha niceleriyle birebir yaşadıklarını ballandıra ballandıra satacaktı biz alıcılara…
Hepsi yarım kaldı…
Mesela en sevdiklerinden Aloşu…
Basketbolcu Alaaddin’i…
Mehmet Akgüneş’i mesela…
İkimizin ortak sevgilisi Akgüneş’le yaptığımız mavraları unutmak mümkün mü?
En son videoya çekmiştim, Mehmet Ağabeye “Memoşşşş” diye öyle bir seslenişi var ki, dünyalara bedel…
Adana sporunun kara kutusuydu Kerim…
Ağabeyi Cengiz’in, “Adana’nın ansiklopedisiydi” dediği gibi…
Konya’da Renklibay ailesi ne ise Adana’da da Hoşfikirer ailesi de aynısıydı…
Adana futbolunda isimleri sitayişle anılacak bir aile…
Olmadı be Kerim…
Hem de hiç olmadı…
Ama, taktir Allah’ın…
Biz seni çok sevmiştik, ama Yaradan daha çok sevmiş olmalı ki, seni yanına aldı…
Biraz alıngandı!
Ah be Kerim…
Keşke, bu hastalığa da alınganlık gösterseydin de, sana bulaşmasaydı…
Ne diyebilirim ki, bir yarını bize bıraktın, bir yarımızı da yanında götürdün…
Mekanın cennet olsun Kerim’im…
Çok sevdiğin Annene, Ali Ağabeyine ve senden önce giden sevdiklerine kavuştun…
Şundan emin ol ki, Ali Ağabey de, Annen de, “Kerim, buraya gelmene sevindik, ama çok erken değil miydi be oğlum” diye soracaklardır kuşkusuz…
Her ölüm erkendir, ama sen biraz daha erken gittin be kardeşim…
Allah’ın rahmeti üzerine olsun.